İşaret Kitabı 15. Bölüm
Bölüm 15
Nyx’in tapınağına giden yolun yarısını kat etmiştik ki Stevie Rae’nin her zamankinden sessiz olduğunu fark ettim.Yan gözle ona baktım.Sanki yüzü de solgun gibiydi.İçimde tuhaf bir ürperti hissettim.
“Stevie Rae,bir sorun mu var?”
“Şey,evet.Biraz hüzünlü ve ürkütücü bir şey.”
“Neymiş o? Dolunay Ritüeli’nden mi bahsediyorsun?” Midem yanmaya başlamıştı.
“Hayır,ritüelleri seveceksin.En azından bu Ritüeli.” Neyi kastettiğini anlamıştım.Daha sonra gitmek zorunda olduğum Karanlık Kızlar Ritüeli’nden bahsediyordu ama bu konuda konuşmak istemiyordu.Fakat Stevie Rae’nin bir sonraki cümlesi,Karanlık Kızlar meselesini ikinci plana atacak türdendi.
“Bir saat kadar önce bir kız öldü.”
“Ne?Nasıl?”
“Herkes gibi.Değişimi tamamlayamadı ve bedeni…”Stevie Rae durdu,titriyordu.“Tekvando dersinin sonuna doğruydu,ısınma çalışmasında sanki nefes darlığı geçiriyormuş gibi öksürüyordu zaten.Aklıma kötü bir şey gelmedi.Ya da belki de geldi ama…Ben öyle yorumlamak istemedim.”
Stevie Rae hüzünlü bir gülümsemeyle baktı.Kendinden utanır gibi bir hali vardı.
“Çocukları kurtarmanın bir yolu var mı? Yani başladıktan sonra..”Lafı nasıl toparlayacağımı bilemediğim için elimle tuhaf bir işaret yaptım.
“Hayır.Vücudun değişimi reddederse, yapabileceğin bir şey kalmıyor.”
“O zaman öksüren kıza kafa yormadığın için kendini kötü hissetmene hiç gerek yok.Zaten elinden gelecek bir şey yokmuş baksana.”
“Biliyorum.Ben sadece..Bu korkunç bir şey.Üstelik…Elizabeth öyle tatlı bir kızdı ki.”
Karnımın orta yerine bir yumruk yemiş gibi oldum.”Soyadsız Elizabeth mi? Ölen o mu?”
Stevie Rae ağlamamak için büyük bir çaba harcayarak ve gözlerini kırpıştırarak başını salladı.
“Ama bu çok kötü” dedim.Sesim bir fısıltı kadar cılız çıkmıştı.İşaretim konusunda ne kadar ilgili davrandığını,onun da Erik’in bana baktığını fark etmiş olduğunu hatırlayınca içim bir tuhaf olmuştu.”Ama drama dersinde birlikteydik,çok iyi görünüyordu.”
“Zaten hep öyle olur.Yanında oturan çocuk bir an gayet normal görünür.Hemen sonra..” Stevie Rae bir kez daha ürperdi.
“Ve daha az önce okuldan biri ölmüşken,hayat hiçbir şey olmamış gibi devam edecek, öyle mi ?” Geçen seneyi,GAL’in ikinci sınıf öğrencilerinden bir grup öğrencinin kaza geçirdiği ve içlerinden iki tanesinin hayata veda ettiği hafta sonunu hatırlamıştım.Pazartesi günü okula ekstra danışmanlar çağırılmış ve o haftanın bütün spor organizasyonları iptal edilmişti.
“Her şey,hiçbir şey olmamış gibi devam edecek.Bunun herkesin başına gelebileceği gerçeğini kabullenmemiz bekleniyor.Göreceksin.Herkes son derece normal davranacak.Hele büyük sınıflar.Bu işe tepki gösterecek biri varsa, o da sadece üçüncü sınıflar ve Elizabeth’in yakın arkadaşlarıdır.Üçüncü sınıfların –yani bizlerin-doğru olanı yapmamız ve bunu bir an önce aşmamız beklenir.Elizabeth’in oda arkadaşı ve en yakın arkadaşları birkaç gün boyunca yas tutacaklardır ama daha sonra onların da toparlanması beklenecek.” Sesini alçaltarak”Dürüst olmam gerekirse,vampirlerin,Değişene kadar hiçbirimizi gerçek saydıklarını sanmıyorum.”
Biraz düşündüm.Neferet bana geçici bir öğrenci gibi davranmıyordu,hatta İşaretimin içinin daha şimdiden dolu olmasının iyi bir şey olduğunu söylemişti.Gerçi ben geleceğim konusunda onun kadar rahat değildim.Tabii ki Neferet’in bana özel bir numara yaptığı hissinin uyandırmamak için bunu yüksek sesle söylemedim.”Tuhaf kız” olmaya niyetim yoktu.Tek istediğim Stevie Rae’nin dostu olmak ve yeni grubuma uyum sağlayabilmekti.
Sadece”Bu,berbat bir şey,”diyebildim.
“Evet ama en azından,çabucak olup bitiyor.”
Bir taraftan detayları öğrenmek istiyor,bir taraftan da sormaya korkuyordum.
Neyse ki beni delicesine ürküten şeyi sorma fırsatı bulamadan Shaunee’yle karşılaştık.
Tapınağın merdivenlerinde bekliyordu.”Hiç aceleniz yokmuş gibi yürüyorsunuz.Erin ve Damien içerdeler.Hepimize yer tuttular.Ama Ritüel başladıktan sonra hiç kimseyi içeri almadıklarını biliyor olmalısınız.Bu yüzden, acele etseniz iyi olacak.”
Merdivenleri hızla çıktık ve Shaunee önde , biz arkada tapınağa girdik.Nyx’in Tapınağı’nın karanlık ve kemerli girişine adımımı attığım anda , tatlı ve dumanlı bir tütsünün beni sarmaladığını hissettim.Otomatik olarak tereddüt ettim.Stevie Rae ve Shaunee dönüp bana baktılar.
“Merak etme gerilmeni veya korkmanı gerektiren bir şey olmayacak.”Stevie Rae gözlerimin içine bakarak ekledi.”En azından burada.”
“ Dolunay Ritüeli harikadır.Çok seveceksin.Vampir , alnına beş köşeli yıldızı çizip “KUTSANMAYA”derken senin tek yapman gereken , “KUTSANMAYA” diye cevap vermek.Sonra çemberdeki yerimizi alırken bizi takip et.”Bana güven veren bir gülümsemeyle baktıktan sonra , hızlı adımlarla loş salona girdi.
“Bekle.”Stevie Rae’nin koluna yapıştım.”Aptal gibi görünmek istemiyorum ama beş köşeli yıldız şeytanın ya da öyle bir şeyin simgesi değil miydi?”
“Buraya gelene kadar bende öyle sanıyordum.Bütün o şeytan ve kötülük saçmalığı aslında İnanç İnsanları’nın bizleri inandırmak için çaba harcadıkları saçmalıklardan başka bir şey değil.”Omuz silkti.”Hatta insanların –yani insanoğlunun- bunun şeytani bir işaret olduğuna inanmaya nasıl başladıklarını bile bilmiyorum.Gerçek şu ki,beş köşeli yıldız zilyon yıldır bilgeliğin,koruyuculuğun ve mükemmelliğin simgesi oldu.Beş köşeli bir yıldız işte.Dört köşesi elementleri temsil ediyor.Beşincisi,yani tepedeki köşe,ruhu temsil ediyor.Hepsi bu.Ortada öcü böcü olayı yok.”
Elizabeth ve ölüm dışında konuşacak bir şeylerimiz olduğuna sevinerek “Kontrol” diye mırıldandım.
“Ha?”
“İnanç insanları her şeyi kontrolleri altında tutmak istiyorlar.Ve bu kontrolün büyük kısmı,herkesin aynı şeylere inanmasını sağlamaktan geçiyor.İnsanları beş köşeli yıldızın şeytani bir şey olduğuna inandırmak istemeleri de bu yüzden.”Başımı salladım.”Boşver.Haydi.Sandığımdan daha hazırmışım meğer.İçeri girelim.”
Holde ilerlerken akan su sesi duydum.Güzel bir çeşmenin yanından geçtik.Koridor sola doğru hafifçe kıvrılıyordu.Kalın ve kemerli bir girişin altında tanımadığım bir vampir duruyordu.Baştan ayağa simsiyah giymişti:Uzun bir eteği ve çan kollu bir bluzu vardı.Kıyafenin tek süsü,göğsüne işlenmiş gümüş renkli tanrıça figürüydü.Saçları uzun ve buğday rengiydi.Hilal biçimindeki dövmesinin iki yanından safir renkli spiraller iniyor ve pürüzsüz çehresini bir çerçeve gibi sarıyordu.
“Anastasia.Sihirler ve Ritüeller dersinin hocasıdır.Ayrıca,Ejdarha’nın eşidir.”Stevie Rae bunu,vampirin önünde durup yumruğunu saygıyla kalbinin üzerine yerleştirmeden önce fısıldamıştı.
Anastasi gülümsedi ve parmağını elindeki kasenin içine daldırdı.Sonra Stevie Rae’nin alnına bir yıldız çizdi.
“Kutsanmaya, Stevie Rae,”dedi.
Stevie Rae’de “Kutsanmaya” diye cevap verdi.Puslu odanın içinde gözden kaybolmadan önce bana gülümsedi.
Derin bir nefes aldım ve Elizabeth,ölüm ve “ya eğer” sorularını zihnimden –en azından bir ritüel boyunca-uzan tutmaya karar verdim.Kendimden emin bir tavırla Anastasia’nın önünde durdum.Stevie Rae’yi taklit ederek,sıktığım yumruğumu kalbimin üzerine yerleştirdim.
Vampir parmağını yağ ile dolu olduğunu şimdi gördüğüm kasenin içinde soktu.”Uğurlar olsun Zoey Kızılkuş.Gece Evi’ne ve yeni hayatına hoş geldin.” Diyerek alnıma beş köşeli bir yıldız çizdi.”Kutsanmaya”
“Kutsanmaya” diye mırıldandım.Islak yıldızı alnımda hissettiğim anda vücudumdan geçen elektrik akımı beni allak bullak etmişti.
Yumuşacık bir sesle,”İçeri gir,arkadaşlarına katıl” dedi.”Gerilmen için hiçbir neden yok.Tanrıça’nın seni şimdiden gözetmeye başladığından eminim.”
“Te..Teşekkürler,”diye kekeleyerek içeri girdim.Her taraf mumlarla donatılmıştı.Tavandan sarkan demir avizelerin içinde devasa beyaz mumlar yanıyordu.Duvar diplerine sıralanmış şamdanlarla yüzlercesi parlıyordu.Tapınağın içinde,okuldakinin aksine,apliklerin içlerine gaz fenerleri yerleştirilmemişti.Buradaki aplikler harbi apliklerdi.Burasının eskiden Aziz Augustine’e adanmış bir İnanç İnsanları kilisesi olduğunu biliyordum ama daha önce gördüğüm kiliselere hiç benzemediği kesindi.Sadece mumlarla aydınlatılmış olmasının dışında,kiliselerdeki tahta sıralardan da yoktu(Bu arada o sıralardan nefret ederim,daha rahatsız olmaları mümkün mü acaba?).Aslına bakarsanız,geniş salondaki tek mobilya yemek odasındakini anımsatan kocaman,ahşap bir masaydı.Bu masanın tek farkı üstünün yiyecek ve şaraplarla donatılmış olmasıydı.Üzerinde,tıpkı diğerinde olduğu gibi,kollarını havaya kaldırmış-vampirlerin kıyafetlerindeki işlemelere benzeyen-bir tanrıça heykeli duruyordu.Masaya kocaman bir şamdan,şamdanın kollarına ise büyük ve parlak alevli mumlar ve dumanı tüten tütsüler yerleştirilmişti.
Neden sonra gözlerim taş zemindeki bir oyuktan fışkıran alevlere takıldı.Sarı ateşi neredeyse bel hizasına kadar yükseliyordu.Çok güzeldi;insana kontrol altına alınmış bir tehlikeyi düşündürüyor,beni kendine doğru çekiyordu.Neyse ki kendimi ateşe kaptırmama ramak kala,Stevie Rae’nin bana el salladığını fark edip toparlandım.Ve o zaman,odanın dört bir yanına yayılmış büyük insan çemberini-yetişkin vampirlerin yanı sıra öğrenciler de vardı-nasıl olup da o ana kadar fark etmediğime şaşırdım.Biraz gergin,biraz şaşkın ayaklarımı sürüyerek ilerledim ve çemberde Stevie Rae’nin yanındaki yerimi aldım.
Damien”Nihayet” diye söylendi.
“Geç kaldığımız için özür dilerim” dedim.
“Kızı rahat bırak.Zaten yeterince gergin,baksana” dedi Stevie Rae.
“Şşş” dedi Shaunee. “Başlıyor.”
Dört kadın,salonun karanlık köşelerinden çıkagelip canlı çemberin içindeki dört noktada,tam pusulanın yönleri işaret ettiği noktalarda yerlerini aldılar.Benim az önce girdiğim kapıdan iki kişi daha geldi.Birisi uzun boylu bir adam,daha doğrusu bir vampirdi ve Aman Tanrım, o kadar seksiydi ki anlatamam.İşte bu gördüğüm,göz alıcı erkek vampir stereotipinin canlı örneğiydi.Boyu bir seksenin üzerindeydi ve kesinlikle büyük bir ekrana aitmiş gibi bir havası vardı.
Shaunee “ İşte o lanet olası Şiir Dersi’nin almamı tek nedeni” diye fısıldadı.
Erin de hülyalı bir sesle,”Bu konuda sana katılıyorum,İkiz” dedi.
Stevie Rae’ye “Kim bu adam?” diye sordum.
“Vampir Başşair,Loren Blake”diye fısıldadı.”İki yüz yıldız atanan ilk erkek şair.Ayrıca sadece görüntü olarak değil,yaş olarak da yirmilerinde”
Ben herhangi bir şey fırsatı bulamadan,Loren Blake konuşmaya başladı.Sesi ben öylesine büyülemişti ki elimden ağzım açık bir karış açık halde dinlemekten başka bir şey gelmedi.
Bulutsuz ülkelerin ve yıldızsız göklerin
Gecesi gibi yürüyor güzellikte ;
Bir taraftan konuşuyor,bir taraftan da çembere doğru yürüyordu.Sesi bir müzikmiş gibi,salona onunla birlikte giren kadın önce bir o yana bir bu yana sallanmaya,sonra da canlı çemberin dışında zarif hareketlerle dans etmeye başladı.
Karanlığın en karası,en beyazı ışığın
Buluşmuş edasında,gözlerinde
Bütün dikkatler dans eden kadının üstüne toplanmıştı.Onun Neferet olduğunu fark edince adeta yerimden sıçradım.Tamamı kristal boncuklarla işlenmiş uzun,ipek elbisesi,her hareketiyle,çevreye ışık saçıyor,Neferet’e yıldızlarla donanmış gökyüzü havası veriyordu.Hareketleri,bu eski şiirinin kelimelerine can veriyordu sanki(Neyse ki beyim bu şiirin Lord Byron’un Yürüyor Güzellikte adlı şiiri olduğunu hatırlayacak kadar çalışıyordu).
Göğün görkemli günden bile esirgediği
Meyvelerin kadife ışığı teninde.
Neferet ve Loren,her nasılsa,bu ilk bölümün bittiği anda,eşzamanlı olarak çemberin merkezine ulaşmayı başarmışlardı.Neferet masadan bir kadeh alıp,çembere sunar gibi havaya kaldırdı.
“Nyx’in çocukları,Tanrıça’nın Dolunay Kutlamasına hoş geldiniz!”
Yetişkin vampirler hep bir ağızdan “Uğurlar olsuné” diye haykırdı.
Neferet gülümseyerek kadehi aldığı yere bıraktı ve tekli şamdanda yanan beyaz,uzun ince bir mumu aldı.Sonra çembere doğru yaklaştı ve tanımadığım ve büyük olasılıkla çemberin başlangıç noktasında duran bir vampirin karşısında durdu.Vampir yumruğunu göğsüne bastırıp Neferet’i selamladıktan sonra,ona arkasını döndü.
Stevie Rae”Psst” diye fısıldadı.”Neferet elementleri hatırlatırken ve Nyx’in çemberini dolaşırken hepimiz,yüzümüzü dört istikamete çeviririz.Önce doğu ve hava gelir.”
Sonra,ben dahil herkes –ben biraz ağır kalsam da – yüzümüzü doğuya çevirdik.Gözümün ucuyla Neferet’in kollarını havaya kaldırdığını görebiliyordum.Sesi tapınağın duvarlarında yankılanıyordu.
“Doğu’dan havayı alıyor ve ritüelimizin öğretiyle dolması için,senden bu çembere üstün bilgi yaymanı istiyorum.”
Neferet bu yakarışı seslendirirken,havanın değiştiğini hissettim.Sanki çevremde bir hava akımı dolaşıyor,saçlarımı okşuyor,kulaklarıma kuru yaprakların hışırtısını taşıyordu.Diğerlerinin de küçük bir kasırgaya tutulmuş olmaları beklentisiyle çevreme bakındım ama kimsenin saçları dağılmamıştı.Çok tuhaftı.
Doğu istikametinde duran vampir,elbisesinin kıvrımları arasından sarı bir mum çıkardı.Neferet mumu tutuşturdu.Vampir yanan mumu havaya kaldırdı ve eğilip yere,ayaklarının dibine bıraktı.
Stevie Rae bir kez daha fısıldıyordu.”Ateş için sağa dön.” Döndük.Neferet yakarışına devam ediyordu.”Güney’den ateşi alıyor ve ritüelimizin bağlayıcı ve güçlü olması için,senden bu çemberi irade gücüyle aydınlatmanı istiyorum.”
Birkaç saniye önce beni saran esinti yerini sıcaklığa bırakmıştı.Aslında hiç rahatsız edici değildi;daha çok sıcak bir küvete adımınızı attığınız anda hissettiğiniz o sıcaklığa benziyordu.Yine de bütün vücudumdan hafif bir terin boşalmasına yetecek kadar ılıktı.Stevie Rae’ye baktım.Başını hafifçe kaldırmış,gözlerini yummuştu.Yüzünde terden eser yoktu.Isının yoğunluğu aniden bir kademe daha artınca Neferet’e baktım.Penthesilea’nın uzattığı kırmızı mumu yakıyordu.Tıpkı doğuya bakan vampir gibi,Penthesilea da mumunu önce havaya kaldırdı,sonra ayaklarının dibine,yere bıraktı.
Bu defa sağa dönmek ve yüzümü batıya çevirmek için Stevie Rae’nin beni iteklemesini beklemedim.Sadece dönmemiz gerektiğini değil,sıradaki elementin su olduğunu da anlamıştım.
“Batı’dan suyu alıyor ve dolunayın ışığının,grubumuza şifayla birlikte anlayış da ihsan edebilmesi için,senden,bu çemberi şefkatle yıkamanı istiyorum.”
Neferet batıya bakan vampirin mavi mumunu yaktı.Vampir mumu havaya kaldırıp ayaklarının dibine bırakırken,kulaklarım dalga sesiyle,burnum denizin tuzlu kokusuyla doluvermişti.Büyük bir hevesle,yüzümü kuzeye çevirdim.Sıradaki element toprak olmalıydı.
“Kuzey’den toprağı alıyor,bu gecenin dilek ve dualarının meyve vermesi için senden,bu çemberde tecelli armağınını büyütmeni istiyorum.”
Ayaklarımın altında yemyeşil bir çayırın yumuşaklığını hissetmeye başlamıştım.Kulaklarımda kuş cıvıltıları çınlıyordu.Yeşil bir mum yakıldı ve toprağın ayaklarının dibine bırakıldı.
Belki de beni sarsan bu tuhaf hisler karşısında ürkmem gerekirdi ama neredeyse tahammül edilmez bir hafiflikle sarmalanmıştım.Kendimi çok ama çok iyi hissediyordum.O kadar ki Neferet salonun ortasında yanan ateşe,bizlerse çemberin içine doğru döndüğümüzde yüksek sesle gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırma ihtiyacı duydum.Yakışıklı şair,ateşin diğer tarafında,Neferet’in tam karşısında duruyordu.Elinde mor renkli bir mum vardı.
“Ve son olarak,çemberimizi bütünlemek üzere ruhu çağırıyor ve çocukların olarak birlikte zenginleşmemiz için,senden bizi dostlukla doldurmanı istiyorum.”
İnanılması güçtü ama şair elindeki mumu büyük ateşle tutuştururken ve masanın üstüne bırakırken,sanki göğsümün içinde bir kuş çırpınıyormuş gibi,ruhumun canlandığını hissettim.Sonra Neferet bizlerle konuşarak,gözlerimizin içine bakarak ve bizleri de sözlerine dahil ederek çemberin içinde yürümeye başladı.
“Şimdi ayın dolunay zamanı.Her şey,Nyx’in çocukları,vampirler de dahil olmak üzere her şey,eriyip azalıyor.Fakat bu gece,hayatın,sihrin ve yaratılışın güçleri,tıpkı Tanrıçamızın ayındaki gibi,en parlak hallerine bürünüyorlar.Zaman inşa etme,bir şeyler yapma zamanıdır.”
Neferet’in konuşmasını izlerken ,kalbim deli gibi çarpıyordu.Ve biraz şaşırarak,aslında bir vaaz vermekte olduğunu fark ettim.Bu bir tapınma ayiniydi fakat çemberin biçimi ve Neferet’in sözleri bir araya geldiğinde,bende bugüne kadar hiçbir vaazın yaratmadığı etkiyi yaratıyordu.Çevreme bakındım.Belki de işin sırrı,içinde bulunduğumuz ortamda saklıydı.Oda tütsülerden yükselen dumanla buğulanmış,mumların yaydığı titrek ışıkla sihirli bir havaya bürünmüştü.Neferet bir Yüksek Rahibe’nin sahip olması gereken bütün özelliklere sahipti.Güzelliği başlı başına bir alev,sesi herkesin dikkatini üzerinde toplayan bir sihirdi.Hiç kimse olduğu yerde uyuklamıyor ya da gizli gizli sudoku oynamıyordu.
“Bu,sıradan dünyayla Tanrıça’nın tuhaf ve güzel alemlerinin arasında kalan tülün inceldiği zamandır.Bu gece iki dünyanın sınırlarını kolayca aşmak,Nyx’in güzelliği ve sihriyle tanışmak mümkündür.”
Neferet’in dudaklarından dökülen kelimelerin tenimi okşadığını,bir yumru gibi gırtlağıma oturduğunu hissedebiliyordum.Ürperdim.Sanki alnımdaki İşaret ısınmaya ve karıncalanmaya başlamıştı.Ve sonra şair derinden gelen güçlü sesiyle konuşmaya başladı.
“Bu,semavi olan varlığa dönüştürmenin,Yaratılış’a meydan vermek için zamanın ve mekanın tellerini sarmanın zamanıdır.Hayat bir gizem olduğu kadar bir çemberdir de.Tanrıçamız ve yoldaşı Erebus bunu bilir.”
Şair konuşurken,Elizabeth’in ölümü hakkında daha olumlu hislere kapıldım.Ölüm, o kadar ürkütücü ve korkunç görünmemeye başlamıştı ki içinde hepimizin bir yerinin olduğu,doğal dünyanın bir parçasıydı.
“Işık..Karanlık..Gün..Gece..Ölüm..Yaşam..Bütü n bunlar birbirlerine ruhla ve Tanrıça’nın dokunuşuyla bağlılar.Dengeyi koruyabilir ve Tanrıça’nın öğütlerine kulak verirsek,ayışığından bir sihir yaratmayı ve bu sihirden,bütün hayatımız boyunca yanımızda taşıyabileceğimiz saf sihirsel bir güç elde etmeyi başarabiliriz.”
“Nyx’in çocukları,gözlerinizi kapatın.”dedi Neferet.”Ve Tanrıça’nıza gizli bir arzunuzu gönderin.Bu gece,dünyalar arasındaki tül incecikken-sihir,dünyevi hayatın içinde ayaklanmışken-kim bilir,belki de Nyx bu dileklerinizi duyar ve sizi,gerçekleşen hayallerin zar gibi pususuyla sarmalar..”
Sihir! Gerçekten de sihir için dua ediyorlardı.İşte yarayacak mıydı ki? Yarayabilir miydi? Bu dünyada gerçekten sihir diye bir şey var mıydı? Ruhumun kelimeleri nasıl görebildiğini ve Tanrıça’nın gözle görülebilir sesiyle beni yarıktan içeri çağırdığını,sonra alnımdan öpüp hayatımı sonsuza dek değiştirdiğini çok iyi hatırlıyordum.Ve daha birkaç dakika önce,elementleri çağırırken Neferet’in gücünü hissetmiştim.Hayır,bunu ben hayal etmemiştim.Hayal etmiş olamazdım.
Gözlerimi yumdum ve beni sarmalayan sihri düşünerek dileğimi geceye gönderdim.Gizli dileğim bir yere ait olmak ve sonunda kimsenin elimden alamayacağı bir yuvaya kavuşmaktı.
İşaretimin sıra dışı sıcaklığına rağmen,başım son derece hafifti.Neferet,aynı yumuşak ve güçlü-savaşçıyla kadını bir arada barındıran-sesle gözlerimizi açmamızı söylerken ve ritüele kaldığı yerden devam ederken,inanılmayacak kadar mutluydum.
“Vakit,ay ışığında görünmeden seyahat etme vaktidir.İnsan ya da vampir elinden çıkmamış müziklere kulaklarımızı açma zamanıdır.Bizi okşayan rüzgarlarla-başını doğuya doğru hafifçe eğdi-ve ilk hayat kıvılcımını taklit eden şimşeklerle –şimdi de başını güneye doğru yatırmıştı-bir olma zamanıdır.Sonsuz denizde ve bizi yatıştıran yağmurlarla mest olma zamanıdır.Ve tabi bizi saran ve koruyan yemyeşil topraklarla.”Batıyı da selamladıktan sonra kuzeye döndü.
Neferet’in her elementi dile getirişinde,sanki vücudumdan bir elektrik akımı geçiyormuşçasına ürperiyordum.
Sonra elementleri canlandıran dört kadın,bir bütün olmuş gibi hep birlikte masaya doğru yürüdü.Neferet ve Loren de dahil olmak üzere hepsi birer kadeh kaldırdı.
“Gece Tanrıçası’nın ve dolunayın şerefine,” dedi Neferet.
“Kutsamalarımızın geldiği gün şerefine.Bu gece,sana şükranlarımızı sunuyoruz!”
Dört kadın,ellerinde kadehleriyle,çemberdeki yerlerine döndü.
Neferet”Nyx’in kudretli adına,” dedi.
Şair”Ve Erebus’un” diye ekledi.
“Kutsal çemberinizden bize vahşilerin dilini konuşmayı,bir kuş gibi özgürce kanat çırpabilmeyi,bir kedinin gücünü ve zarafetini yaşamayı,hayatta varlığımızı en üst düzeyde canlandıracak mutluluk ve sevinci bulmayı öğretmesini diliyoruz.Kutsanmaya!”
Sırıtmamak elimde değildi.Daha önce kilisede böyle şeyler duymamıştım ve orada hiçbir zaman bu kadar enerjik hissetmemiştim.
Neferet bir yudum aldıktan sonra,elindeki kadehi Loren’e uzattı.Loren de bir yudum aldı ve “Kutsanmaya” dedi.Diğer dört kadın onların bu hareketlerini taklit ederek çemberin çevresinde dolaşmaya ve çaylak ya da yetişkin herkese kadehlerinden birer yudum içirmeye başladılar.Sıra bana geldiğinde Penthesilea’nın bana uzattığı kadehi ve beni kutsamasını memnuniyetle kabul etti.Şarap kırmızıydı ve tadının biraz buruk olmasını bekliyordum(annemin bir köşede sakladığı ve benim hiç beğenmediğim Cabernet’si gibi) ama öyle değildi.Tatlı ve baharatlıydı ve başımın iyice hafiflemesine neden olmuştu.
Herkes bir yudum alınca kadehler tekrar masaya bırakıldı.
“Bu akşam her birimizin dolunayın ışığında birkaç dakika boyunca yalnız kalmasını istiyorum.Bırakın,ışığı sizi tazelesin ve ne kadar sıra dışı olduğunuzu ya da olacağınızı sizlere hatırlatsın.”Ben de dahil olmak üzere birkaç çaylağa gülümsüyordu.”Benzersizliğinizin tadını çıkarın.Kendi gücünüzle mest olun.Dünyadan ayrı durmamızın nedeni,yeteneklerimizdir.Bunu sakın unutmayın.Emin olabilirsiniz ki,dünya hiçbir zaman unutmayacaktır.Şimdi çemberimizi kapatıp geceyi kucaklayalım.”
Neferet biraz önceki sıranın tersini izleyerek,tek tek bütün elementlere teşekkür etti ve mumlarını söndürerek onları uğurladı.O bunu yaparken ben,eski bir dosta veda edercesine hüzünlenmiştim.Sonra”Ritüeliniz sonra erdi” dedi.”Uğurlar olsun…Uğurlar içinde yeniden bir araya gelmek üzere…”
Ve işte bu kadardı.İlk tanrıça ritüelim burada sonra ermişti.
Çember kısa sürede –hiç istemediğim bir hızla-dağılmıştı.Orada durmak ve biraz önce,özellikle elementlerin çağırılması sırasında,hissettiğim akıl almaz şeyleri düşünmek istiyordum ama böyle bir imkan yoktu.Birbirlerine bir şeyler fısıldaşan kalabalığın arasına karışıp tapınaktan çıktım.Herkesin derin bir sohbet içinde olmasına memnundum;bu sayede kimse benim ne kadar sessizleştiğimi fark etmemişti.Biraz önce yaşadıklarımı açıklayabileceğimden hiç emin değildim.Lanet olsun! Neler olduğunu kendime bile açıklayamıyordum ki.
“Hey..Ne dersiniz bu akşam da Çin yemeği olur mu acaba?Geçen Dolunay ritüelinden sonra yediklerimize bayıldım”dedi Shaunee.”Tabi şans kurabiyemden çıkan “ İsmin herkesçe bilinecek” notundan bahsetmeye bile gerek yok.”
Erin”O kadar acıktım ki bizi neyle besleyecekleri umrumda değil” dedi.
“Ben de öyle” dedi Stevie Rae.
Damin kollarını benim ve Stevie Rae’nin kollarına geçirirken “İlk defa hepimiz aynı fikirdeyiz galiba” dedi. “Gidip karnımızı doyuralım”
Ve o anda kendime geldim.”Şey,çocuklar.” Ritüelin etkisi bir anda kaybolmuştu. “Ben gelemem.Şeye gitmem..”
Stevie Rae elini alnına vurdu.”Ne kadar aptalız.Tamamen unuttuk.”
“Ah,lanet olsun.” Dedi Shaunee.
“Cehennem cadıları” dedi Erin.
Damien tatlı bir sesle “Sana bir tabak ayırmamı ister misin?” diye sordu.
“Hayır” dedim. “Afrodit karnımı doyuracaklarını söylemişti.”
“Büyük ihtimalle çiğ etle” dedi Shaunee.
“Evet ya,o pis örümcek ağına hapsettiği bir çocuğu etiyle” dedi Erin.
Shaunee”Örümcek ağı derken bacaklarının arasındakini kastediyor” dedi.
“Hey,kesin artık.Zoey’i korkutuyorsunuz” dedi Stevie Rae beni kapıya doğru iterek “Ben ona hobi salonunu göstereyim.Masada sizi bulurum”
Dışarı çıkınca “Lütfen bana çiğ et konusunda şaka yaptıklarını söyle” dedim
Stevie Rae hiç de ikna edici olmayan bir sesle “Şaka yapıyorlar” dedi.
“Harika.Ben az pişmiş biftek bile sevmem.Ya bana gerçekten çiğ et yedirmeye kalkarlarsa ne yapacağım?” Etin ne eti olacağını düşünmeye şiddetle karşı çıkıyordum.
“Sanırım çantamda bir yerlerde bir kutu Turns olacaktı.İster misin?”
“ Evet” dedim. Daha şimdiden midem bulanıyordu.