Kan Savascisi
Sitemize Hoş Geldiniz.
Umarım Eğlenirsiniz.
İYİ EĞLENCELER...


ÜYE OL!
Kan Savascisi
Sitemize Hoş Geldiniz.
Umarım Eğlenirsiniz.
İYİ EĞLENCELER...


ÜYE OL!
Kan Savascisi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kan Savascisi

SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ..
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapİşaret-13.BöLüm Adsz12pİşaret-13.BöLüm Adsz2lb
Sitemize Hoş Geldiniz. İsteyen Herkes Sitemizde Hikayesini Paylaşabilir, Dosya Aktarımında Bulunabilir... İYİ EĞLENCELER. =) HOŞ GELDİN atesLeDanS

 

 İşaret-13.BöLüm

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
bLood wiTch
Gece Evi Grup Möderatörü
Gece Evi Grup Möderatörü
bLood wiTch


Mesaj Sayısı : 339
Kayıt tarihi : 05/09/10
Yaş : 29
Nerden : Evimden xD

İşaret-13.BöLüm Empty
121010
Mesajİşaret-13.BöLüm

İşaret Kitabı 13. Bölüm

Bölüm 13

Edebiyat dersinin yapıldığı sınıfı tek başıma buldum.Tamam,kabul ediyorum.Sınıf,Neferet’in sınıfının hemen yanıydı ama çaresiz ve aptal yeni çocuk gibi sürekli birilerine muhtaç olmadan yolumu bulmak iyi gelmişti.
“Zoey! Sana yer ayırdık.”Sınıfa girdiğim anda Stevie Rae’nin sesini duydum.Damien’in hemen yanında oturuyor ve kelimenin tam anlamıyla hop oturup hop kalkıyordu.Yine o mutlu köpek yavrusu haline bürünmüştü.Gülümsedim.Onu gördüğüme gerçekten çok sevinmiştim.”Her şeyi anlat bakalım! Drama nasıldı?Hoşuna gitti mi? Profesör Nolan’ı sevdin mi?Sence de dövmesi çok havalı değil mi? Bana bir tür maskeyi hatırlatıyor.”
Damien,Stevie Rae’yi kolundan tuttu.”Nefes al da kızcağız da cevap verme fırsatını bulsun.”
“Özür dilerim.”
“Sanırım bence de Nolan’ın dövmeleri çok hoş.”dedim.
“Sanırım mı?”
“Şey…Dikkatim başka yerdeydi.”
“Ne?” Stevie Rae bana gözlerini kısarak bakıyordu. “Yoksa birileri seni İşaret’in yüzünden utandıracak bir şeyler mi söyledi?Yemin ederim bu insanlar çok kaba!”
“Hayır,öyle bir şey olmadı.Hatta Soyadsız Elizabeth dövmemi çok havalı bulduğunu söyledi.Dikkatim dağıldı çünkü…”Yüzümün yeniden yanmaya başladığını hissediyordum.Onlara Erik hakkında bir şeyler sormaya karar vermiştim ama şimdi konuşmaya başlayınca, bu konudan bahsetmemin doğru olacağından şüpheye düşmüştüm.Koridorda gördüklerimi anlatmalı mıydım?
Damien kafasını uzattı. “Kulağıma tuhaf kokular geliyor.Hadi ama Zoey…Dikkatin dağıldı;çünküüüüüüüüü…?
“Pekala, pekala. Sadece iki kelimeyle özetleyebilirim: Erik Night.”
Stevie Rae’nin ağzı açık kalmıştı.Damien bayılıyormuş gibi yaptı ama zil çalmaya başlayınca hemen doğrulmak zorunda kaldı.Hemen ardından, Profesör Penthsilea içeri girdi.
Stevie Rae “Sonra konuşacağız.” diye fısıldadı.
Damien dudaklarını oynatarak “Kesinlikle!” dedi.
Masumca gülümsedim. Hiçbir şey bilmesem de, Erik’ten bahsederek bir saat boyunca meraktan kıvranmalarına neden olduğumdan emin değildim.
Edebiyat dersi tam bir tecrübe oldu. Her şeyden önce, sınıfın kendisi daha önce gördüğüm hiçbir sınıfa benzemiyordu.Duvarların her santimatrekaresi tuhaf görünüşlü, ilginç posterler ve tablolarla doluydu.Tavandan -bir yığın- çan ve kristal sarkıyordu.Profesör Penthsilea (ki bu ismi Vampir Sosyolojisi dersinde de duymuştum: Amazonların en saygın fertlerine verilen isimdi ve herkes profesörden Profesör P olarak bahsediyordu) bir filmden (en azından Bilimkurgu Kanalı’ndakilerden) çıkıp gelmiş gibiydi. Ciddi anlamda uzun, kızılımsı saçları, iri, fındık kabuğu renginde gözleri ve büyük olasılıkla erkeklerin ağızlarını sulandıran (gerçi ergenlik çağındaki erkeklerin ağzını sulandırmak için çok şey gerekmezdi) mükemmel kıvrımlara sahip bir vücudu vardı.Dövmesi, yüzüne doğru inip elmacık kemiklerini çevreleyen ve onları daha çıkık ve dramatik gösteren incecik Kelt düğümlerinden oluşuyordu.Pahalı görünen siyah bir pantolon ve yosun renginde, ipekli bir hırka giymişti.Hırkanın göğüs kısmında, Neferet’inkinin eşi olan bir arma işliydi.Erik’i düşünmeyi bırakıp, biraz kafa yorunca, Profesör Nolan’ın bluzunun göğüs kısmında da aynı tanrıça figürünün olduğunu hatırlamıştım.Hımmmm…
“1902 senesinin Nisan ayında dünyaya geldim.” Profesör Penthsilea konuşmaya başladığı anda bütün dikkatleri üzerine toplamıştı.Aksi mümkün değildi çünkü taş çatlasa otuz yaşında görünüyordu.”Yani 1912 Nisan’ında on yaşındaydım.Trajediyi çok net hatırlıyorum.Neden bahsettiğim konusunda bir fikri olan?”
Pekala… Neden bahsettiğini çok iyi biliyordum. Ve bunun nedeni kesinlikle bir tarih ineği olmam değildi. Daha küçükken Leonardo DiCaprio’ya aşık olduğumu sanıyordum ve on ikinci yaş günümde annem bana bütün filimlerini içeren bir DVD koleksiyonu hediye etmişti.Özellikle bu filmi o kadar çok izlemiştim ki, büyük kısmı hafızama kazımıştı. (O tahta parçasının üstünden kayıp, tapılası bir lolipop misali gözden kaybolduğunda ne kadar çok gözyaşı döktüğümü anlatamam.)
Çevreme bakındım. Hiç kimsenin bir fikri yok gibiydi.İç geçirerek el kaldırdım.
Profesör P gülümsedi ve “Evet, Bayan Kızılkuş,” diyerek bana söz verdi.
“Titanik, Nisan 1912′de batmıştı. 14 Nisan Pazar akşamı, geç saatte bir buz dağına çarptı ve birkaç saat sonra, 15 Nisan’da battı.”
Damien’ın derin bir nefes aldığını, Stevie Rae’nin ise “Hah,” dediğini duymuştum.Tanrım,kim bilir ne kadar aptal bir görüntü çizmiştim ki doğru cevap vermem onları bu kadar şaşırtmıştı.
“Aramıza yeni katılan bir çaylak bir şey bildiği zaman çok mutlu oluyorum,” dedi Profesör. “Kesinlikle doğru, Bayan Kızılkuş. Bu trajedi yaşandığında, Şikago’da oturuyorduk ve gazetelerin manşetlerini haykırışlarını asla unutamam. Gerçekten korkunç bir olaydı. Özellikle de bu kadar çok can kaybının yaşanmasının önüne geçilebilecek olması, facianın boyutunu arttırmıştı.Bu olay, ayrıca, bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin açılmasına neden oldu. Gemi taşımacılığı kanunlarında pek çok değişiklik yapıldı. Walter Lord’un titizlikle araştırılmış eseri Unutulmaycak Gece’yi (Dipnot 15: A Night to Remember, Walter Lord) çalışırken o gecenin lezzetli melodramatik olaylarının yanı sıra bunlardan da bahsedeceğiz. Her ne kadar Lord bir vampir olmasa da -ki olmaması çok yazıktır- o gece yaşananları ele alış biçimini son derece güçlü, yazım stilini ve tarzını da ilginç ve okunası buluyorum.Pekala, artık işe koyulabiliriz. Her sıranın en sonundaki öğrenci kendi sırasındaki diğer öğrenciler için odanın arka tarafındaki yüksek dolaplardan birer kitap olsın, lütfen.”
Harika! Bu kesinlikle Büyük Umutlar’ı (Dipnot 16:Büyük Umutlar, Charles Dickens) okumaktan çok daha ilginç olacaktı (Pip, Estella, kimin umrundalar ki?). Önüme Unutulmayacak Gece’yi ve not almak üzere defterimi açı hazırlandım. Profesör P yüksek sesle ilk bölümü okumaya başladı.Gerçekten çok güzel okuyordu. Üç dersin üçünden de keyif almıştım. Bu vampir okulunun her gün gittiğim o sıkıcı yerden (bütün arkadaşlarımı orda bırakmış olmama rağmen) daha keyifli olması mümkün müydü? Tamam, GAL’de bütün dersler sıkıcı olmazdı ama orada Amazonlar’ı ya da Titanik’i öğrenmiyordunuz.(Hele Titanik battığı zaman orada olan bir öğretmenin ağzından!)
Profesör P okurken diğer çocuklara bakıyordum.Diğer derslerde de olduğu gibi, nerdeyse on beş kişiydik. Herkesin kitabı açıktı ve bütün öğrenciler çok dikkatli dersi dinliyordu.
Sonra gözlerim sınıfın arka tarafında kalan kırmızı ve fırça gibi bir şeye takıldı. Yorum yapmak için acele etmiştim; çocukların hepsi dersi pürdikkat dinlemiyorlardı.Bu öğrencinin başı önüne düşmüştü; uyuyor gibi bir hali vardı. Bunu nasıl anladığıma gelince, bembeyaz, tombul ve çilli suratı bana dönüktü.Ağzı açıktı. Sanıyorum ağzının kenarından salyası akıyordu. Profesör P’nin çocuğa ne yapacağını merak etmiştim. Sınıfın arka tarafında horul horul uyuyan bir öğrencinin varlığından hoşlanacak birine pek benzemiyordu ama okumaya, aralara yirminci yüzyılın ilk dönemiyle ilgili birinci ağızdan bilgiler serpiştirmeye devam ediyordu (Anlattıklarına, özellikle o dönemin uçarı kızlarına bayılmıştım. Sanırım 1920′lerde yaşasam ben de onlardan biri olurdum). Profesör P, zilin çalmasına yakın bizlere ödev olarak bir sonraki bölümü okumamızı tembihleyene ve kendi aramızda konuşma izni verene kadar, çocuğu hiç farketmemiş gibi davrandı. Çocuk kıpırdanmaya başlamıştı. Kafasını kaldırınca, beyaz alnının yan tarafında, İşaret’inin yanında çok tuhaf görünen, kırmızı uyku izi ortaya çıkıvermişti.
Profesör P kürsüsünün arkasından “Elliott, seninle konuşmamız gerek,” dedi.
Çocuk hiç acele etmeden kalktı, bağcıkları açık ayakkabılarını sürüyerek kürsüye gitti.
“Evet?”
“Elliott, tabii ki, Edebiyat dersinden kalmak üzeresin. Ama asıl önemli olan hayatta da aynı başarısızlığı sergiliyor olman. Erkek vampirler güçlü, onurlu ve benzersizdirler. Sayısız nesildir savaşçılarımız ve koruyucularımız oldular. Sınıfta uyanık kalmak gibi basit bir disiplin kuralını uygulayamazken, bir erkekten çok savaşçı olan bir bireye Değişim’ini tamamlamayı nasıl bekliyorsun?”
Çocuk yumuşak görünüşlü omuzlarını silkti.
Profesör P’nin yüz ifadesi sertleşti. “Bugün derse katılımdan aldığın sıfırı telafi etmen için sana bir şans vereceğim. Yirminci yüzyılın başında, Amerika’da önem taşımış herhangi bir konuda bir yazı yazacaksın. Ödevini yarın teslim etmeni bekliyorum.”
Çocuk hiçbir şey demeden arkasını dönüp yürümeye başladı.
“Elliott.” Profesör P’nin öfkeyle kalınlaşan sesi, ona, kitap okuyup ders anlattığı zamankinden daha ürkütücü bir hava katmıştı. Çevresine buram buram güç yayıyordu; onu koruması için bir erkeğe neden ihtiyaç duyacağını merak etmekten kendimi alamadım. Çocuk durdu ve yüzünü profesöre çevirdi. “Gitmene izin vermedim. Bugünkü sıfırını telafi etmek için bu çalışmayı yapmak konusundaki görüşünü öğrenebilir miyim?”
Çocuk hiçbir şey söylemeden, öylece duruyordu.
“Bu soru cevaplanmayı bekliyor, Elliott. Hem de hemen!”
Profesör’ün bu sesi tüylerimi diken diken etmişti.
Oysa çocuk etkilenmişe benzemiyordu. Omuzunu silkerek “Büyük olasılıkla yapmam,” dedi.
“Bu tavrın karakterin hakkında çok şey söylüyor ve inan bana hiç iyi bir şey değil. Sadece kendini küçültmekle kalmıyor, eğitmenini de hayal kırıklığına uğratıyorsun.”
Çocuk bir kez daha omuz silkti ve dalgın dalgın burnunu karıştırdı.”Ejderha kim olduğumu zaten biliyor.”
Zil çaldı. Profesör P yüzünde bıkkın bir ifadeyle Elliott’a sınıftan çıkmasını işaret etti. Damien, Stevie Rae ve ben tam ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken, Elliott onun gibi miskin görünüşlü birinden hiç beklenmeyecek bir süratle yanımızdan geçti. Geçerken omuzuyla Damien’e çarptı. Damien çarpmanın etkisiyle bir oppss sesi çıkardı ve hafifçe sendeledi.
“Lanet olası i*ne, yolumdan çekilsene…” Çocuk Damien’i yana itip ondan önce kapıdan çıkmak için hamle yaptı.
Stevie Rae, “Şu gerizekalının canına okumak için neler vermezdim,” diye homurdanarak hızla Damien’in yanına gitti.
Damien başını salladı. “Endişeye gerek yok. Elliott’un çok ciddi sorunları var.”
“Evet. Kafatasının içi, beyin yerine b*kla dolu,” dedim ve koridorda uzaklaşan mıymıntının arkasından baktım. Saçlarının çok sevimsiz olduğuna hiç şüphe yoktu.
“Beyin yerine b*k ha? Damien kahkaha atarak bir kolunu benimkine, diğerini Stevie Rae’ninkine geçirdi. Koridorda Oz Büyücüsü filminden çıkmışız gibi yürümeye başladık. “Zoey’imizin bu yönüne bayılıyorum,” dedi. “Kaba saba konuşmakta üstüne yok!”
“B*k kaba bir kelime değil,” dedim savunmaya geçerek.
“Zaten o da bunu söylemeye çalışıyor ya, tatlım.” Stevie Rae gülüyordu.
“Ah…” Ben de güldüm. Damien’in “Zoey’imiz,” deyişi çok hoşuma gitmişti. Kendimi okulun bir parçasıymışım gibi hissetmiştim. Evimdeymişim gibi…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://vampirakademisi.forumdizini.net/
Bu yazıyı burda paylaş : reddit

İşaret-13.BöLüm :: Yorum

Yorum yok.
 

İşaret-13.BöLüm

Sayfa başına dön 

1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» İşaret-2.BöLüm
» İşaret-5.BöLüm
» İşaret-6.BöLüm
» İşaret-7.BöLüm
» İşaret-8.BöLüm

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kan Savascisi :: BİZİM KLÜPLERİMİZ :: GeceEvi Klübü >> bLood wiTch-
Buraya geçin: