İşaret Kitabı 10. Bölüm
BÖLÜM 10
“Bana öyle geliyor ki bu büyüklenme hali, eninde sonunda Aprodite’yi yerinden edecek,” dedi Demien.
Stevie Rae “Büyüklenmeyle tanrısal bir küstahlık taşımayı kastediyor,” diye açıkladı.
Ben gülümseyerek Afdotit ve çetesinin arkasından bakmaya devam ederken “Aslında bu kelimeyi biliyorum,” dedim. “İngilizce dersinde Medea’yı yeni bitirdik. Jason’u alaşağı eden de aynı şeydi.”
“O püskül yumağı kafasında püsküllenmesini sağlayan her ne varsa tepetaklak etmek isterdim,” dedi Erin.
“Ben onu senin için tutarım, ikiz,” dedi Shaunee.
“Hayır. Bu konuyu daha önce de konuştuğunuzu hepimiz biliyoruz. Kavga etmenin cezası büyük. Gerçekten çok büyük. Buna değmez.”
Erin ve Shaunee’nin yüzlerinin renginin attığını fark etmiştim. Ne kadar büyük olduğunu sormak istedim ama Stevie Rae konuşmasına bana bakarak devam etti.
“Dikkatli ol, Zoey. Karanlık Kızlar, hele Afrodit, zaman zaman iyi gibi görünürler ama asıl o zaman çok tehlikeli olurlar.
Başımı salladım. “Ah-ha. Şu dolunay şeyine gitmeyeceğim.”
“Bence gitmelisin,” dedi Damien.
Erin ve Shaunee hemfikir olduklarını göstermek için kafalarını sallarken, Stevie Rae “Neferet onaylamış,” dedi. “Bu da senin gitmeni istediğini gösterir. Eğitmenine hayır diyemezsin.”
“Özellikle de söz konusu olan eğitmen Nyx’in Yüksek Rahibesi Neferet ise,” dedi Damien.
“Benden istedikleri her neyse ona hazır olmadığımı söyleyemez miyim? Yani ne bileyim… Neferet’ten bu defalık, nasıl diyorsunuz bilmiyorum ama, şu dolunay olayından muaf tutulmamı rica etsem?”
“Edebilirsin elbette ama o zaman Neferet Karanlık Kızlar’a bunu söyler. Onlardan korktuğunu zannederler. ”
Afrodit ile bu kadar kısa sürede ne kadar çok şey yaşadığımızı düşündüm. “Ah Stevie Rae, belki de onlardan şimdiden korkuyorumdur.”
“Bunu anlamalarına izin verme,” dedi Stevie Rae tabağına bakarak. Yüzündeki utancı saklamaya çalışır gibi bir hali vardı. “Bu onlara kafa tutmaktan da kötü olur.”
“Tatlım…” Damien, Stevie Rae’nin elini okşadı. “Kendine eziyet etmekten vazgeç artık.”
Stevie Rae arkadaşına gülümsedi. Bana döndü ve “Sadece git,” dedi. “Güçlü ol ve git. Ritüelde çok kötü bir şey yapamazlar. Burada kampüste böyle bir şeye cürret edemezler.”
“Evet, bütün pisliklerini vampirlerin onları yakalamasının daha zor olduğu okul dışı alanlara saklıyorlar,” dedi Shaunee. Burada mide bulandıracak kadar tatlı göründükleri için, kimse aslında nasıl olduklarını bilmiyor.”
“Bizim dışımızda kimse,” dedi Erin. Eliyle bütün yemek salonunu işaret etti.
Stevie sesinde en ufak bir alay ya da kıskançlık olmadan “Bilmem ki,” dedi. “Belki de Zoey onlarla gerçekten iyi anlaşabilir.”
Başımı salladım. “Hayır. Ben onlarla anlaşamam. O türü, başkalarını kontrol etmekten zevk alan ve kendilerini iyi hissetmek için başkalarını kötü göstermeye bayılan insanları hiç sevmem. Ayrıca Dolunay Ritüeli’ne de gitmek istemiyorum.” Bunu sert bir sesle söylemiştim. Aklımdan üveybabam ve kankaları geçiyordu. Kendilerini bir tanrıçanın kızı addeden bir grup ergenle bu kadar çok ortak noktalarının olması gerçekten ironikti.
“Mümkün olsa, seninle gelirdim. Hepimiz gelirdik. Ama Karanlık Kızlar’dan biri değilsen, davet almadan ritüele katılamazsın.” Stevie Rae üzgün bir sesle konuşmuştu.
“Sorun değil. Ben bu işin üstesinden gelebilirim.” Birden iştahım kesilvermişti. Kendimi çok, hem de çok yorgun hissediyordum. Konuyu değiştirmek istedim.”Hadi bana şu taşıdığınız farklı sembolleri anlatın. Bana bizimkinden, Nyx’in helezonundan bahsetmiştin. Damien’in de bir helezonu var. Bu durumda o da…” Stevie’nin birinci sınıftakiler için kullandığı terimi hatırlamaya çalışıyordum. “Üçüncü sınıfta olmalı. Ama Erin ve Shaunee’nin kanatları, Afrodit’in ise başka bir şeyi var.”
Erin “Yani sıska gövdesine monte edilmiş o mısır koçanından başka mı?” diye mırıldandı.
“Üç Kader Tanrıçası’ndan bahsediyor,” dedi Damien. Shaunee’nin daha beter bir söz söylemesine engel olmuştu. “Üç Kader Tanrıçası Nyx’in çocuklarıdır. Altıncı sınıfların tamamı Üç Tanrıça’nin sembolünü taşır. Atropos’un elindeki makas, okulun sona erişini temsil eder.”
Erin hüzünlü bir sesle “Bazılarımız için de hayatın sonunu,” dedi.
Bu sözler herkesi derin bir sessizliğe gömmüştü. Bu rahatsız edici sessizliğe daha fazla dayanamayacağımı anlayıp gırtlağımı temizledim. Ya Erin ve Shaunee’nin kanatları?”
“Nyx’in tohumunun çocuğu olan Eros’un kanatları…”
Shaunee oturduğu yerde kalçasını sallayarak “Aşk tanrısı,” dedi.
Damien ona kaşlarını çatarak baktı ve konuşmaya devam etti. “Eros’un altın kanatları dördüncü sınıfların simgesidir.”
Erin ellerini havaya kaldırıp kalçasını sallayarak “Çünkü biz aşk sınıfıyız,” dedi.
“Aslında, bu sembolü, bize Nyx’in sevgi kapatisesini ve sürekli olarak ileriye doğru hareket etmemiz gerektiğini hatırlatması için taşıyoruz.”
“Ya beşinci sınıfların simgesi?”
“Nyx’in, arkasında yıldızlardan oluşan bir iz bırakan arabası,” dedi Damien.
“Bence bütün semboller arasında en güzeli o,” dedi Stevie Rae. “O yıldızlar deli gibi parlıyor.”
“Araba, Nyx’in yolculuğunu bizim sürdürdüğümüzü gösteriyor. Yıldızlar geride bıraktığımız iki senenin sihrini sembolize ediyor.”
“Damien, sen ne iyi bir öğrencisin böyle,” dedi Erin.
“Bizi insan mitolojisi dersine çalıştırmasını isteyelim demiştim,” dedi Shaunee.
“Yardımına ihtiyacımızın olduğunu ben söylemiştim galiba ama…”
“Her neyse,” dedi Damien. İkizlerin didişmesini yarıda keserek. “Sınıfların dört sembolünün hikayesi bu. Bence gayet açık ve basit.” Bakışlarını nihayet susan ikizlere çevirdi. “Derslerde birbirinize not yazmaktan ve yakışıklı bulduğunu çocukları kesmekten vazgeçerseniz bunu siz de görebilirsiniz.”
“Fazla erdemlisin,” dedi Shaunee.
“Özellikle bir gay için,” dedi Erin.
“Erin, nedense bugün saçların biraz tüylenmiş gibi. Kabalık etmek istemem ama bence kullandığın ürünleri değiştirmelisin. Böyle şeylere her zaman dikkat etmek gerekir. Yoksa bir de bakarsın saçlarının uçları çatallanıvermiş.”
Erin’in masmavi gözleri faltaşı gibi açılmiştı. Eli otomatik olarak saçlarına gitti.
“Ah, hayır, hayır. Bunu söylediğine inanamıyorum, Damien. Saçları konusunda nasıl deli olduğunu biliyorsun.” Shaunee mocha renkli bir kirpi balığı gibi yanaklarını şişirdi.
Bu sırada Damien de masumiyet timsali bir gülümsemeyle spagettisine dönmüştü.
Stevie Rae “Siz var ya siz,” diyerek ayağa kalktı ve beni dirseğimden çekti. “Zoey, yorgun görünüyor. Buraya ilk geldiğinizde neler hissettiğinizi hatırlıyor olmalısınız. Şimdi odanıza dönüyoruz. Benim vampir sosyolojisi dersine çalışmam gerek. Büyük olasılıkla yarına kadar görüşemeyiz.”
“Tamam, görüşürüz,” dedi, Damien. “Zoey, seninle tanışmak gerçekten büyük zevkti.”
Erin ve Shaunee bir ağızdan “Evet, Cehennem Lisesi’ne hoşgeldin,” diye haykırdılar. Stevie Rae beni çekiştirerek yemek salonundan çıkardı.
Tanıdık geldiği için sevdiğim holden ana binaya doğru yürürken, “Teşekkürler. Gerçekten yorgunum,” dedim. Hemen önümüzde, gümüş grisi, besili bir kedi daha küçük ve saldırıya uğramış gibi görünen bir tekirin peşinden koşuyordu.
“Beelzebub! Cammy’i rahat bırak. Yoksa Damien tüylerini tek tek yolacak…”
Stevie Rae gri kediyi yakalamak için bir hamle yaptı. Kılpayı elinden kaçırmıştı ama en azından tekirin kurtulmasını sağlamıştı. Gri kedi bizim geldiğimiz yöne doğru uzaklaşırken, Stevie Rae kaşlarını çatarak arkasında baktı. “Shaunee ve Erin kedilerine biraz terbiye verseler iyi olcak. Sürekli bir yaramazlık peşinde.” Binadan çıkıp yumuşacık, şafak ötesi karanlığa adım atarken bana baktı. “O küçük şirin Cameron, Damien’in kedisi. Beelzebub ise Erin ve Shaunee’nin. İkisini birden seçti. Evet. Kulağa tuhaf geliyor biliyorum ama kısa sürede sen de bizler gibi olacaksın ve ikisinin gerçekten de ikiz olmaları gerektiğini düşünmeye başlayacaksın.”
“Bence tatlı kızlara benziyorlar,” dedim.
“Ah, harikadırlar. Çok didişirler ama vefalıdırlar. Kimsenin senin hakkında konuşmasına izin vermezler.”
Stevie Rae sırıttı. “Pekala. Kendileri senin hakkında konuşabilirler ama bu başka birşey. Arkandan konuşmuş olmazlar.”
“Damien’i de gerçekten sevdim.”
“Damien çok tatlı ve gerçekten çok zeki bir çocuktur. Gerçi ben bazen onun için üzülüyorum.”
“Nasıl yani?”
“Altı ay önce buraya ilk geldiğinde bir oda arkadaşı vardı. Ama çocuk Damien’in gay olduğunu öğrenir öğrenmez – ki çocukcağızın bunu saklamaya çalışması gibi bir derdi de yok – Neferet’e şikayet ve bir ibneyle aynı odada kalamayacağını söyledi.”
Yüzümü buruşturdum. Homofobiklere tahammülüm yoktu. “Ve Neferet böyle bir tavra izin verdi, öyle mi?”
“Hayır, çocuğa açıkça dedi ki… Bu arada çocuk buraya geldikten sonra adını Thor olarak değiştirmişti. Sence de bu herşeyi açıkça ortaya koymuyor mu? Herneyse, Neferet açıkça çocuğun haddini aştığını belirtti. Damien’e isterse tek başına başka bir odaya geçebileceğini, isterse Thor’la aynı odada kalmaya devam edebileceğini söyledi.”
Başımı salladım. “Evet. Ben de homofobik Thor’la aynı odada kalmak istemezdim.”
“Hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz. O zamandan beri Damien tek başına bir odada kalıyor.”
“Burada başka gay yok mu?”
“Stevie Rae omuz silkti. “Birkaç lezbiyen kız var ve kendilerini saklama gereği duymuyorlar. Birkaç tanesi çok sıkı tipler ama diğerleri sadece birbirleriyle takılmayı yeğliyor. Onlar
Tanrıça’ya tapmanın dinsel boyutuna daha fazla önem veriyorlar ve vakitlerinin çoğunu Nyx’in Tapınağı’nda geçiriyorlar ve tabi bir de moron parti kızları var. Onlar da birbirleriyle öpüşüp koklaşmanın sadece birkaç hoş çocuk tarafından izlendikleri zaman havalı olduğunu düşünüyorlar.”
Başımı salladım. “Biliyor musun? Kızların, birbirleriyle öpüşüp durarak erkek tavlayabileceklerini nasıl düşündükleri hiç anlamamışımdır. Bana böyle bir girişim tam ters tepki yaparmış gibi geliyor.”
“Bir kızla öpüşmemi seksi bulan bir erkek arkadaş istermişim gibi. Peh!”
“Ya gay erkekler?”
Stevie Rae iç geçirdi. “Damien dışında birkaç kişi daha var. Ama onlar genelde çok tuhaf ve kız gibi tipler. Bu yüzden onun için üzülüyorum ya. Bence kendini çok yanlız hissediyor. Annesi ve babası da ne mektup yazıyorlar, ne de başka birşey yapıyorlar.”
“Bu vampirlik olayı onları korkutmuş desene.”
“Hayır. Bunu gerçekten önemsediklerini sanmıyorum. Lütfen Damien’e birşey söyleme. Böyle şeyler duygularını incitiyor ama sanırım işaretlenmesi ailesini rahatlatmış. Gay bir oğulla ne yapacaklarını bilememişler galiba.”
” Neden birşey yapmaları gereksin ki? Damien hala onların oğlu. Sadece, kızlardan değil, erkeklerden hoşlanıyor.”
“Onlar Dallas’ta yaşıyorlar. Babası da şu İnanç İnsanları olayında söz sahibi biriymiş. Vais falan gibi birşey işte.”
Elimi kaldırdım. “Dur. Başka birşey söylemene gerek yok. Anladım.”
Gerçekten de anlamıştım. İnanç insanlarının dar görüşlü “Bizi yolumuz tek doğru yol” tarzını çok iyi bilirdim. Düşüncesi bile beni bunaltıyor ve üzüyordu.
Stevie Rae yatakhanenin kapısını açtı. Oturma salonunda, Şu 70′ler Şovu’nun tekrar bölümlerini izleyen birkaç kızdan başka kimse yoktu. Stevie Rae onlara dalgın bir tavırla en salladı.
“Hey, yukarıya götürmek için gazoz ya da başka birşey ister misin?”
Başımı “Evet” der gibi salladım ve Stevie Rae’nin peşinden oturma odasının diğer ucunda kalan küçük bir odaya girdim. İçeride dört buzdolabı, büyük bir lavabo, iki mikrodalga fırın, bir yığın dolap ve tam ortada duran beyaz, hoş bir masa vardı. Fazla buzdolabı sever olması dışında sıradan bir mutfağa benziyordu. Herşey son derece temiz ve düzenliydi. Stevie Rae dolaplardan birini açtı. Omzunun üstünden içeride neler olduğunu görmek için baktım: Çeşit çeşit içeceklerle doluydu. Koladan meyve suyuna ve tadını sevmediğim sodaya kadar kerşey vardı.
“Ne istersin?”
“Kola iyi olur,” dedim.
“Bunlar hepimiz için,” dedi ve bana iki kutu diyet kola uzatıp kendisi için de iki Fresca aldı. “Şu iki dolapta da meyve, sebze gibi ıvır zıvırlar var. Üçüncü dolapta da sandviçlik söğüş et falan. Bu dolaplar her zaman ağzına kadar dolu olur. Vampir büyüklerimiz bizim sağlıklı beslenmemiz konusunda takıntılı oldukları için cips ya da Twinkies gibi zımbırtılar bulamazsın.”
“Çikolata da mı yok?”
“Evet, dolaplarda gerçekten pahalı çikolatalar var. Vampirler aşırıya kaçmayan çikolata tüketiminin bizler için iyi olduğunu düşünüyorlar.”
“İyi de çikolatayı aşırıya kaçmadan tüketmek isteyen kim?” Düşüncemi kendime saklıyorum. Birlikte oturma odasına geçip üst kata odamıza çıkıyoruz.
“Yani, vampirler – bu kelimeyi telaffuz ederken zorlanıyorum doğrusu – sağlıklı yemek konusunu çok mu önemsiyorlar?” diye soruyorum.
“Şey, evet. Ama bana sorarsan asıl çaylaklar sağlıklı besleniyor. Yani şişman vampir göremezsin ama onları sürekli kereviz sapı, havuç ve salata yerken de görmüyoruz. Çoğu zaman, kendi yemek salonunda yemek yerler. Ama söylentiye bakılırsa gayet güzel şeyler yiyorlarmış.” Bana baktı ve sesini alçaltarak “Bol bol kırmızı et yediklerini duydum. Bol bol az pişmiş kırmızı et.”
“Iyk,” dedim. Birden bire gözümün önünde beliren, kanlı bir et parçası çiğneyen bir neferek görüntüsü hiç hoşuma gitmemişti doğrusu.
Stevie Rae ürperdi ve anlatmaya devam etti. “Bazen eğitmenlerden biri yemekte çaylaklardan biriyle oturur. Fakat genelde bir iki kadeh şarap içer. Ve bizimle konuşmazlar.”
Odamızın kapısını açtı. İç geçirerek yatağıma oturdum ve ayakkabılarımı çıkardım. Tanrım, çok yorgundum. Ayaklarımı oyarken yetişkin vampirlerin neden bizimle yemediklerini merak ediyordum ama buna pek fazla kafa yormak istemediğime karar verdim. Demek istediğim, bu soruyu düşünürken kafamda – ister istemez- ne yedikleri konusunda bir yığın soru oluşuyordu. Ve tabi yetişkin bir vampir olduğum zaman kendimin ne yiyeceğini sorgulamaya başlıyorum. Iyk…
Ve aklımın bir yerinde dün Heath’in kanına gösterdiğim tepki vardı. Bu olay daha dün mü yaşanmıştı gerçekten? Ve tabi bir de koridordaki çocuğun kanının bende yarattığı etki vardı. Hayır, bu iki konuyu düşünmeyi kesinlikle istemiyordum. Bu yüzden dikkatimi, büyük bir hızla sağlıklı beslenmek konusuna çevirdim.
“Pekala. Demek ki kendileri sağlıklı beslenme konusuna çok fazla önem vermiyorlar. O zaman bizim sağlıklı beslenmemize neden bu kadar takılıyorlar?” diye sordum.
Gözlerimin içine baktı. Bana sorarsanız biraz endişeli ve korkmuş gibiydi.
“Sanırım neden düzenli egzersiz yapmamızı istiyorlarsa, o yüzden,” dedi. “Böylece vücutlarımız olabildiğince güçleniyor. Çünkü zayıflamaya, şişmanlamaya ya da hastalanmaya başlamak, vücudun değişimi reddettiğinin ilk belirtisi oluyor.”
“Ve sonra ölüyorsun,” dedim alçak sesle.
“Ve sonra ölüyorsun,” diye tekrarladı.